Kim bilir, Fakülteye ilk kaydı yaptırdığımızda hangi duygular, umutlar ve heyecanlar içindeydik? Yıllar geçmek bilmez gibi geldi. Bir baktık ki okul bitmiş. “Mezun” olmuşuz.
Her yeni mezunun yaşadığı gel-gitler, belirsizlikler, hayaller, tercihler ve bitmeyen umutlarla geleceğe yelken açıp, o gencecik yaşta verilen kararın ağırlığıyla hayatımızı yönlendirdik, bedelini ödedik ve nimetine sahip olduk.
Yaşamın her dönemi güzeldir ve her dönemin kendine has duyguları, kalıcı olan anıları vardır. Ama üniversite yıllarının anıları ise bambaşka bir yer tutar hafızamızda, yüreğimizde ve bir ömür sürecek iş yaşamında…
Yaşananların her biri yıllar sonra özlenir, kıymetlenir ve anlatılırken nedense hep bir mutluluk verdiği gibi güldürür de… Parasızlık, yokluk, filizlenen aşklar, sabaha kadar ders çalışmalar, derslerden geçememeler, hocalarla olan sıkıntılar, kazanılanlar ve kaybedilenlerin hepsi hatırlandıkça “ne güzel günlerdi” iç geçirmesiyle biten uzun sohbet konuları olur.
Paylaşılanların yoğunluğundan bir aidiyet duygusu belirir. Aynı fakülteden mezun olan biri yakın gelir, sanki hep tanıyormuş gibi bir duygu oluşturur. Yaşça büyük olmaları, ayrı iş kollarında olmaları, siyasi düşünceleri, memleketleri ve diğer ayrıştıran sıfatlar, özellikler bir kenara bırakılır, aynı okuldan mezun olma eksenine oturtulan bir dostluk, kardeşlik, birliktelik kurulur.
Her biri ülkenin hatta dünyanın bir yanına dağılmış bu mezunlar, yakın arkadaşlarıyla özel ilişkilerini sürdürürler ama tanıdıkları diğer kişileri, aynı yurt binasını, aynı belediye otobüsünü, aynı kafeteryayı, aynı kantini, aynı sınıfı, aynı şehri paylaştığı, aynı havayı soluduğu diğer arkadaşlarını, tanıdıklarını veya göz aşinası olduğu kişilerle de bir arada olma ihtiyacı hissederler. Ama bunu gerçekleştirmenin zorluğunun farkında olarak çözüm için dernek gibi herkesi bir araya getirebilecek kurumsal bir yapıya ihtiyaç olduğunun farkına varırlar.
Bizden çok önce hatta bizim neslimizin henüz dünyaya gelmediği yıllarda aynı duyguları yaşayan büyüklerimiz, 1960 yılında Ankara’da bir dernek kurarlar. Uzun ve ısrarlı mücadelelerle mezunlarımızın birçoğunu dernek çatısı altında toplarlar. Mezun sayımız arttıkça derneğe ihtiyaç duyan mezunlar derneğe katılırlar ama hiçbir zaman önemli bir sayıya ulaşamazlar.
Sivil toplum örgütlerinin(STÖ) bireyselleşen dünyada önem kazanmasının ardından mezunlar derneğinin önemi de artmıştır. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” özdeyişimizde ki gibi birlik olmakla diri olunabileceği, sesinin daha gür çıkabileceği, rekabetin her geçen gün artmasında rekabet etme gücü kazandırdığının farkında olanlar mezunlar derneğinin faaliyetlerine katılmışlar. STÖ’nün en belirgin özelliği mensuplarının çıkarlarını koruması, bunun için lobicilik yapması ve baskı unsuru olmasıdır. Dernek amaçlarını tüzüğüne yazar, -tüzüğünde yazan amaçların gerçekleşmesi halinde- bu amaçlar önemli bir boşluğu dolduracak düzeydedir. Ama ne acıdır ki bu amaçları gerçekleştirmek hiçte kolay değildir. Ciddi bir emek, büyük bir ekonomik güç ve sahiplenme duygusu gerektirir.Ancak, kamuoyuna mal olmak için önemli ve ciddi faaliyetler yaparak, gerek devlet nezdinde, gerek kamuoyunda ve gerekse mezunlar arasında güven oluşturması, ilgi uyandırması, kabul görmesi sağlanarak üyelerinin çıkarlarını korumaya alabilir. Bu önemli faaliyetlerin bir kısmı zaman zaman yapılmış, belirli bir etkileme gücüne ulaşmış ama elli yılda tam amaca ulaşılamamıştır.
Yeni bir diriliş yaşanabilir mi? Tabii ki yaşanabilir ama tecrübeler çok önemli bir baskı unsuru olabilecek düzeye gelme ihtimali olmadığını gösteriyor. Baskı unsuru olarak işlev yerine getirmeyeceğini bilerek amaçların arasında yer alan mezunların kaynaşması ve birbirini tanıması, böylece kendi aralarında iş birliği, destek, sorun çözme, iş bulma, iyi günde, kötü günde birlikte olma gibi sosyal ihtiyaçların giderilmesinde işlevsel olabilir.
Derneğe genç arkadaşların, yeni mezunların katılımının sağlanması gerekmektedir. Yeni mezunların dernek üyesi olduklarında elde edebilecekleri imkânlar okul dönemlerinde anlatılmalıdır. Her öğrenciye “gelin tanış olalım” denilmelidir. Bunun için okul yönetimiyle iş birliği yapılmalıdır.
Üniversitelerimizin temel problemi olan teorinin gerçek yaşama uygulanmaması ve öğrencinin mesleğini kitap sayfalarından öğretme eksikliğini giderilmesi için, mezun olduğumuz fakülte, mezunların arasından çeşitli mesleklere mensup kişileri okula davet ederek söyleşiler düzenlemeli, öğrencilerin okul dışına çıkarılarak fabrika, şirket, mali müşavir ofisleri ve kamu kuruluşlarına ziyaretler yapılmalı. Bu faaliyetlere mezunlar derneğinin önayak olması gerekir.
Mezunlarımız iş hayatının yoğunluğuyla zamanın nasıl geçtiğini unutmakta ve yıllar geçtikten sonra aidiyet duyduğu fakülte mezunlarını bulmaya, nostalji yaşamaya ve dernek olmanın avantajlarını fark etmeye başladıklarında, kaybedilen geçmişi geri getirmek mümkün olmamaktadır. Oysa mezunlarımız genç hallerinde ve iş hayatının başında derneğe katılmış olsalar, her biri yeni bir mezuna çeşitli imkânlar sunabilecektir. Elinden tuttuğu, önünü açtığı ve birlikte olmaktan mutluluk duyduğu aynı fakülte mezunuyla köklü dostlukları da temellendirmiş olacaktır. Gerek kamuda, gerek özel sektörde istihdam edilen mezunlarımızın her biri, yeni bir mezunumuzun rehberi olduğunda, yıllar sonra çok önemli bir aidiyet sağlanması gerçekleşmiş olacaktır.
Mezunlar derneği diğer STÖ’lerden ayrı bir özelliğe sahiptir. Öğrencilerin arasında nasıl ki görünmez bir eşitlik olması gibi, mezunlar derneği mensuplarının arasında da bir eşitlik vardır. Bir arada olmalarının temeli ve şartı aynı fakülteden mezun olmaları olduğuna göre, hiyerarşi, üstünlük, bölünme ve kişisel yönlendirmelerden de uzak olmalıdır. Mezunlarımızın sonradan kazanımları özel olmaları ayrıcalığını kazandırmamalıdır. Kazanımları tabii ki saygındır ama mezunlar derneğinde ayrıcalık sağlamamalıdır. En temel düşünce her mezunumuz en değerli ve önemli olmalıdır.
Alsancak, Buca, İnciraltı’ndan başlayan, aynı izlere basılarak varılan mezuniyetle büyük bir ailenin ferdi olup, aile fertlerinin arasındaki kaygısız, samimi, güvenli ilişkiyi, huzuru ve mutluluğu paylaşmak için “gelin tanış olalım”…